Hayat Hastanesi – Hayat International Hospital | Turkey – Quick Appointment: +90 444 23 64 https://www.hayathospital.net/tr/ Hayat International Hospital Official Website Fri, 15 Oct 2021 12:58:45 +0000 tr hourly 1 Elastografi Uygulaması https://www.hayathospital.net/tr/elastografi-uygulamasi Fri, 15 Oct 2021 12:58:45 +0000 https://www.hayathospital.net/?p=14187 Elastografi uygulaması; Dokuların sertlik derecelerinin renk kodlamaları ve kantiatif değerler ile analizini içerir.

Uygulama sinyalin yayılım hız analizine (ShareWave Elastografi) ve Vibrasyon tekniğine (Strain Elastografi) dayanır.

Bu sayede bir çok bölgede oluşan tümörel yapıların erken teşhisi ile karakteristik özellikleri konusunda bize bilgi verir.

Özellikle Karaciğerde Yağlanma (ATT) aşamaları ve Fibrosiz (LFI) evrelemesi ile teşhise katkı sağlamaktadır.

Ağırlıklı kullanıldığı bölgeler; Tiroid, Meme, Karaciğer, Prostat ve diğer yumuşak dokulardır.

Kurumumuzda kullanılmakta olan Hitachi Arietta 850 Premium USG sistemi her iki yöntemi de içermektedir.

]]>
Okul çağı çocuklarda beslenme https://www.hayathospital.net/tr/okul-cagi-cocuklarda-beslenme Tue, 21 Sep 2021 09:43:25 +0000 https://www.hayathospital.net/?p=14179 Sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenme her yaş döneminde olduğu gibi özellikle de çocuklar için çok önemlidir. Toplumun çekirdeğini oluşturan ve sürekli bir büyüme gelişme süreci içinde olan çocuklar, beslenme yetersizliklerinden en çok etkilenen gruplardan biridir.

Okul çağı, 6-12 yaş dönemini kapsayan bedensel ve zihinsel gelişimin en yüksek düzeyde olduğu; fizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimin hızlı olduğu bir dönemdir. Bu dönemde yaşam boyu devam edebilecek davranışların büyük ölçüde oluştuğu düşünüldüğünde çocuk ve gençlere sağlıklı beslenme ve yaşam biçimi alışkanlığının kazandırılması, sağlıklı yaşam bilincinin yerleştirilmesi ve yetişkinlik dönemi hastalıklarının önlenmesi açısından önemlidir.

Sağlıklı beslenmenin yanı sıra çocukların daha hareketli bir yaşam tarzı benimsemeleri, fiziksel aktivite düzeylerinin arttırılması ve bu konuda desteklenmeleri çocukların sosyal, zihinsel ve bedensel gelişimlerine önemli katkılar sağlayacaktır.

Sağlıklı beslenme besin çeşitliliğine dayalıdır ve günlük gereksinim duyulan enerji ve besin ögelerinin besinlerle vücuda alınması gerekmektedir.

Okul Çağı Çocuklarında Beslenme Sorunları ve Alışkanlıkları

Yetersiz ve dengesiz beslenme dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de çocukların içinde bulundukları sağlıklı ortamın büyük ölçüde bozulmasına, buna bağlı çeşitli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Çocuğun beslenmesinde amaç; normal, sağlıklı büyüme ve gelişme ile olumlu beslenme alışkanlığının kazandırılmasını sağlamaktır. Ancak çocuğun toplum yaşamına ilk kez bilinçli olarak girdiği okul çağı dönemde, genellikle okulda ve okul dışında tek başına kalan çocukta yanlış  beslenme alışkanlıkları sıkça görülmektedir. Çocuğun ne miktarda ve hangi tür besinlere ihtiyacı olduğunu bilmemesi, düzensiz besin alımı, yanlış  besin seçimi, besinlerin hazırlanması, pişirilmesi ve saklanmasındaki hatalı uygulamalar, okullarda verilen ve yenilen besinlerin uygun olmayışı beslenme sorunlarına neden olmaktadır. Bu çağ çocuklarda görülen başlıca beslenme sorunları zayıflık veya şişmanlık, anemi (kansızlık), vitamin yetersizlikleri, iyot yetersizliği ve diş çürükleridir. Bunların yanında, bu çağ çocuklarında son yıllarda görülen şişmanlığın artışı ile metabolik sendrom riski de ilişkilendirilmektedir.

Çocuklarda ve gençlerde en yaygın görülen olumsuz beslenme alışkanlıklarından biri öğün atlamadır. Türkiye’de ve dünyada yapılan beslenme alışkanlıklarının değerlendirildiğinde çocukların en sık atladıkları öğün, günün en önemli öğünü olarak kabul edilen kahvaltıdır. Uykuda geçen uzun açlık sürecinden sonra çocukların güne besleyici bir kahvaltı ile başlaması sağlığı ve başarıyı destekleyecektir.

Okul Çağı Çocuklarında Beslenme Önerileri

Bu yaş grubu çocuklar;

  • Yaşı ne olursa olsun çocuklar yetişkinlerle aynı besinlere gereksinim duyarlar. Sadece gereksinim duyulan miktarlar daha azdır.
  • Mutlaka kahvaltı yapması sağlanmalıdır.
  • Okulda okul yemekleri yemelidir. Fast food tarzı yiyeceklerden, kızartmalardan, hazır paketli ürünlerden uzak tutulmalıdır.
  • Belenme çantasına hazırladığımız besinler protein yönünden zengin olmalıdır.
  • Beslenme çantasına asitli içecekler, hazır meyve suları eklemek yerine ayran, süt tarzı protein içeren içecekler eklenmelidir.
  • Meyve suyu yerine meyvenin kendisi tercih edilmeli. Böylece vücut için gerekli olan posada alınmış olacaktır.
  • Okul çağı çocuklar genelde sebze grubunu sevmezler. Be nedenle sebzelerin pişirilmesine ve sunumuna özen gösterilmelidir.
  • Küçük çocuklar günde 5-6 öğün beslenmeye gereksinim duyarlar. Çünkü mide kapasitelerinin kısıtlıdır.
  • Çocuğun günlük enerji gereksinimi fazla, midesi küçüktür. Bu nedenle günde en az 3 ana öğünlerle birlikte ara öğünler tüketilmelidir.
  • Ara öğünlerde sağlıklı besinler tercih edilmeli. Örneğin, meyve, yoğurt, süt, peynirli sandviç, kuruyemişler ve  kurutulmuş meyveler tercih edilmelidir.
  • Gazoz ve şeker gibi diş sağlığını olumsuz etkileyen ara öğünlerden kaçınmak gerekir.

 

Diyetisyen Fatma Hallaç Uslu

]]>
KATARAKT CERRAHİSİ VE AKILLI LENS https://www.hayathospital.net/tr/katarakt-cerrahisi-ve-akilli-lens Thu, 09 Sep 2021 08:23:59 +0000 https://www.hayathospital.net/?p=14088 Göz bebeğimizin arkasındaki görmeyi sağlayan doğal merceğin saydamlığını kaybederek matlaşması sonucu ortaya çıkan hastalığa katarakt diyoruz. Birçok tipi olmakla birlikte genel olarak Yaşa Bağlı Katarakt, Doğumsal Katarakt, İkincil Katarakt olarak üç ana grupta inceleyebiliriz. Hastalarımızda en sık gördüğümüz şikayetler puslu ve bulanık görme, ışıktan rahatsızlık, gözlük numarasının sık sık değişmesi, gece görüşünde bozulma, renklerin soluk ya da sarı görülmesidir. Kataraktın ilaçla tedavisi olmayıp tek tedavi yöntemi ameliyattır. Katarakt tanısı erken konulup ve operasyon ne kadar erken yapılırsa ameliyatın başarı şansı aynı oranda yüksek olur. Sertleşmiş ve olgunlaşmış kataraktların ameliyatları daha zor ve iyileşme süreçleri daha uzun olabilmektedir.

 

Günümüzde tercih ettiğimiz cerrahi yöntem FAKO adıyla bilinen fakoemülsiyondur. Bu operasyon dikiş gerektirmeyen bir cerrahi girişim olup halk arasında “lazerli veya dikişsiz ameliyat” olarak da bilinmektedir. Hastalarımızın gözünü damla anestezi eşliğinde uyuşturduktan sonra kornea tabakasından 3 mm’den küçük bir cerrahi kesi yapıyoruz. Kataraktlı merceğin ön zarını soyduktan sonra ultrason dalgaları yayan FAKO cihazı ile merceği sıvılaştırılarak temizliyoruz.  Merceğin ön zarı ile arka zarı arasında oluşan kese içerisine yapay merceği yerleştirerek operasyonu sonlandırıyoruz.

 

Akıllı lensler, hem miyop, hem hipermetrop, hem astigmat gibi görme problemlerine hem de katarakta aynı anda çözüm sunan göz içi lenslerdir. Trifokal lens adını verdiğimiz akıllı lensler halk arasında ömürlük lens, üç odaklı lens gibi isimlerle de anılır.

 

Hasta seçimi büyük önem taşımaktadır. Yaşı fark etmeksizin kataraktı olup, bilinen başka göz rahatsızlığı olmayan hastalarımız bu operasyon için ideal adaydırlar. Bunun dışında 45 yaş üzerinde olup daha önceden gözüne lazer tedavi uygulanan veya uygulanamayan miyopi, astigmatizma, hipermetropi, presbiyopi gibi kırma kusurları olan hastalarımızda bu operasyondan fayda görmektedirler.

 

Kataraktla birlikte sarı nokta rahatsızlığı dediğimiz gözün görme merkezini etkileyen yaşa bağlı makula dejenerasyonu olan hastalar, şeker hastalığına bağlı olarak retina tabakasında kanama ve  ödem oluşan hastalar, göz tansiyonu ( glokom ) rahatsızlığı olan, göz tembelliği olan hastalarımızda akıllı lens operasyonu uygulanmamalıdır.

Operasyondan sonra hastalarımızın gözünü 2-4 saat göz bandajı ile kapatıyoruz.  Bandajı açtıktan sonra yaklaşık üç hafta antibiyotikli ve kortizonlı göz damlalarımızı tarif ettiğimiz şekilde kullanmalarını öneriyoruz. İlk üç gün banyo yapmamalarını, gözlerinin suyla temas etmemesini öneriyoruz. TV seyretmede ve istenilen yemeği yemekte sakınca yok. Gerekmedikçe öne eğilmemek ve ağır kaldırmamalıyız. Ameliyat olan göz tarafına yatmamamız gerekiyor. Gözümüzü kesinlikle ovuşturmamalıyız. Operasyondan sonra nadiren gözlenen ışık yansımaları ( glare ) cisimlerin etrafında ışık halkaları  (halo) şikayetleri olabilmektedir. Bu şikayetler bir süre sonra kendiliğinden geçmektedir.

 

Op.Dr.Tarık BOZCA
Göz Hastalıkları Uzmanı
Hayat Hastanesi

]]>
UZAYAN PANDEMİ İLE ARTAN ÇOCUKLUK ÇAĞI OBEZİTESİ ve BESLENME ÖNERİLERİ https://www.hayathospital.net/tr/uzayan-pandemi-ile-artan-cocukluk-cagi-obezitesi-ve-beslenme-onerileri Thu, 09 Sep 2021 08:20:33 +0000 https://www.hayathospital.net/?p=14084 Pandeminin uzaması ile birlikte kısıtlama, karantina ve izolasyon önlemlerinin arttırılması, okulların kapatılarak uzaktan eğitim sürecine geçilmesi, çocuk ve adölasanların fiziksel aktivite düzeylerini düşürerek, spor aktivitelerini azaltmış, ekrana maruz kalma sürelerini arttırmıştır. Evde kalma süresince artan televizyon izleme ve bilgisayar oyun süreleri; aşırı hareketsizliğe ve uyku düzensizliğine sebep olarak;  cips, çikolata, bisküvi, asitli/gazlı içeçekler gibi  yüksek kalorili paketli gıdalar ile fast food besin tüketimini arttırmıştır. Ayrıca çocuklar üzerinde psikolojik olarak gece yeme ataklarını ve duygusal yeme alışkanlıklarını tetiklemiştir. Son dönemde neredeyse her dört çocuktan birinin ya fazla kilolu ya da obez olduğu görüyoruz ve kliniğe gelen çocuk danışanların çoğu, ağırlık artışlarına sebep olarak pandemi dönemini göstermekteler.

 

             Çocukluk çağı obezitesi erken yaşlarda olduğu gibi ileri ki yetişkinlik döneminde de önemli sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Pek çok metabolik, kronik hastalığa yol açabilmekte ve obez çocuklarda ortaya çıkan psikolojik sorunlar bu çocukların ileri yaşlarda bile özgüven eksikliği ve çevreye uyum sorunları yaşamalarına sebep olmaktadır. Ciddi sağlık problemlerine neden olan ve görülme sıklığı gittikçe artan çocukluk çağı obezitesi için acil koruyucu önlemlerin alınması ve ailenin bilinçlendirilerek tedavisinin en erken dönemde yapılması gerekmektedir.

 

Koruma ve tedavinin en temelinde aile yer almaktadır.

 

Çocukluk Çağı Obezitesini Erken Dönemde Önleme:

 

Anne sütü alan bebeklerde, çocukluk döneminde obezite görülme olasılığı düşüktür en temelde anneler en az 6 ay emzirme konusunda teşvik edilmeli, 6 aydan sonra ek gıdalar ile birlikte anne sütüne devam edilmelidir.

 

Çocukların her yıl boy ve ağırlığı ölçülerek, ideal persentillere bakılmalı, beslenme ve fiziksel aktivite durumları değerlendirilmelidir. Aileler; çocuğun günlük besin ihtiyacının belirlenmesi, çocuğa özgü sağlıklı beslenme planının yapılması açısından bir beslenme uzmanından danışmanlık almalıdır ve aile bu aşamada beslenme alışkanlıklarını çocuğun beslenmesine göre değiştirmelidir. Ayrıca ara öğün zamanlarının belirlenmesi çocuğun kararına bırakılmayarak ebeveyn tarafından karar verilmeli, öğünlerde çocukları cezbeden sağlıksız besinler yerine sağlıklı besin alternatifleri yine ebeveynler tarafından sunulmalıdır.

 

Hazır yemek, fast food ve yemek aralarında kalori bakımından zengin ‘abur cubur’ yiyeceklerin atıştırılması önlenmeli, kızarmış ve yağ içeriği yüksek yiyecekler yerine taze meyve, sebze gibi posalı yiyecekler ile badem, ceviz, fındık gibi kuruyemişlerin tüketimi desteklenmelidir. Hazır meyve suları yerine taze sıkılmış meyve suları, Asitli ve şekerli içecekler yerine süt, ayran, taze sıkılmış meyve suyu gibi sağlıklı içecekler tercih edilmelidir. Çocukların yemek yeme biçiminin düzeltilmesinde hızlı yemek yeme alışkanlığının değiştirilmesi ve gece yatmadan önce yüksek kalorili yiyeceklerin alınmaması da önemlidir. Yemek ne kadar hızlı yenirse, yemeğin bitmesinden önce gelişen doygunluk hissi de o kadar az olur. Bu nedenle yavaş ve iyi çiğnemek gereklidir.

 

 

Önleme Adına Yapılacak Anahtar Yaklaşımlar;

  • Günlük 8-11 saat kaliteli bir uyku,
  • Her besin grubundan yeteri kadar tüketme,
  • Sağlıklı ve planlı beslenme öğünleri,
  • Ekran başında oturma süresinin belli bir saatle kısıtlanması,
  • Günlük minimum 60 dakika fiziksel aktivite,
  • Sağlığa zararlı besin tüketiminden kaçınılması şeklinde sıralanabilir.

 

 

Çocukluk Çağı Obezitesi Tedavi:

 

Tedavinin ilk aşamasında; çocukta hızlı kilo artışı ve obeziteye sebep olan nedeni belirlemek önemlidir. Bu aşamada çocuğun beslenme öyküsü alınır. Bazı çocuklar fazla miktarda yememelerine rağmen tükettikleri besinlerin yüksek düzeyde karbonhidrat ve yağ içermesi  nedeni ile kilo alabilir.  Ya da hareketsizlik ve düşük enerji tüketimi çocuklarda yine kilo alımı için risk faktörü olabilir. Yine bu aşamada bazı laboratuvar incelemeleri yapılarak, obezitenin hormonal veya metabolik bozukluğa bağlı olup olmadığı veya obezite sonucu herhangi bir hormonal bozukluk gelişip gelişmediği değerlendirilir. Eğer herhangi hormonal veya metabolik bozukluk yoksa;   enerjinin düzenlenmesi, fiziksel aktivitenin arttırılması, psikolojik destek, motivasyon, dengeli  beslenme planı, sık izlem ile kilo kontrolünün sağlanması ve en azından kilo artışının engellenmesi için önlemler alınır.

 

Tedavideki temel amacımız kilo vermekten ziyade çocuğa beslenme ve egzersiz alışkanlığı kazandırmak ve hayat boyu ağırlık kontrolünü sağlamaktır.  2 ile 5 yaş arası çocuklarda ayda yaklaşık 500 gram, 6 ile 18 yaş arası çocuklarda ise haftada yaklaşık 1000 gram ağırlık kaybı hedeflemekteyiz.

 

Beslenme tedavisi ana ve ara öğünlerden oluşmalıdır. Büyük bir öğün yerine sık ve küçük öğünler tercih edilmelidir. Çocuğun enerji ihtiyacı belirlenirken büyümesi de göz önüne alınarak  demir, kalsiyum ve çinko gibi vitaminlerin diyetle eksik alınmaması sağlanır. Aile koruma ve tedavide çok önemli, beslenme alışkanlığının ailede kazanıldığı, aile bireylerinin çocuğa olumlu örnek olmaları gerektiği anlatılmalıdır. Çocuklar aile ile birlikte aynı sofrada beslenmeli, öğün atlamamalı ve televizyon karşında beslenmemelidir.

 

Tedavinin diğer bir basamağı çocuğa egzersiz ve spor alışkanlığının kazandırılmasıdır. Egzersiz, enerji tüketimini ve bazal metabolizma hızını arttırarak, iştahı azaltmaktadır. Bu sayede yağ dokusu kaybı olmakta, çocukta ağırlığın geri kazanılması önlenmektedir. Çocuğun televizyon izleme, bilgisayar kullanımı ve oyun süreleri 2 saat ile sınırlandırılmalı, eğlenceli ve yaşına uygun aktif egzersiz yapması sağlanmalıdır. Bu egzersizler bisiklete binme, koşma gibi orta dereceli olabilir ancak günde 20-30 dakika düzenli yürüme bile ağırlık kontrolünü sağlayabilir.

 

 Çocukluk Çağı Obezitesinde İlaçlar ve Cerrahi Çözüm Olabilir mi?

 

Çocukluk çağı obezitesinin tedavisinde ilaç tedavisinin yeri yoktur. Obez çocuklarda sıklıkla insülin direncine rastlanmaktadır. İnsülin direncin yönetiminde hekim tarafından ilaç reçete edilebilir. Obezitenin tedavisinde uygulanan çeşitli cerrahi yöntemler vardır. Ama çocukluk çağında cerrahi yöntemler uygu­lanmaz.

Sonuç olarak, tedavide ideal olan yavaş kilo verme ol­duğu için sabırlı davranılmalıdır. Büyüme çağındaki çocuk­ta kilo verişi çok fazla olmayabilir boy uzaması ile vücut oranları normale gelir.

Tedavide cesaretlendirme çok önemlidir. Sık kontrollerle çocuğun diyet tedavisine uyması özendirilmelidir.                                                                                      

Okul Çağı döneminde beslenme nasıl olmalıdır?

 

Okul çağı dönemi fizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimin en hızlı olduğu dönemdir. Bu dönemde yaşam boyu devam edecek davranışların büyük ölçüde oluştuğu düşünüldüğünde obezite açısından çocuklara sağlıklı beslenme ve yaşam biçimi alışkanlığının kazandırılması çok önemlidir.

 

Bu dönemde sağlıklı ve dengeli beslenmek için besin piramidi rehber olarak alınabilir. Çocukların büyümesi, gelişmesi, okuldaki başarısı için özel besinlere değil, besin öğelerine ihtiyacı vardır. Besin piramidine uymak farklı besinleri, yeterli ve dengeli bir şekilde tüketmeye olanak sağlar. Bu durum çocuklara enerji sağlamanın yanında, onların ihtiyaç duydukları protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineralleri de almalarını sağlar.

Çocukların enerji ihtiyaçları yaş, cinsiyet, büyüme oranı, fiziksel aktivite seviyesi ve vücut büyüklüğüne göre değişmektedir. Örneğin; 7-10 yaş çocukların günlük enerji ihtiyacı ortalama 2000 kalori iken 11-14 yaştakilerin 2500 kaloridir.

Bütün çocuklar besin piramidindeki 5 besin grubundan belli miktarda tüketmesi gerekmektedir. Bu 5 besin gurubu;

  • Süt ve ürünleri
  • Et, yumurta, kurubaklagiller ve yağlı tohumlar
  • Ekmek ve tahıllar
  • Sebzeler
  • Meyvelerdir.

 

1)Süt ve ürünleri grubu;  süt, yoğurt, peynir, kefir, dondurma, sütlü tatlılar gibi sütten yapılan ürünlerden oluşur. Süt ve ürünleri yüksek kalitede protein, kalsiyum, fosfor, çinko, B1, B2, B6, B12 ve niasin olmak üzere birçok besin ögesi için önemli kaynaktır. A, D, E ve K vitaminleri süt yağında bulunur. Çocuklar ve adölesan dönemi gençler, günlük 2-4 porsiyon süt ve ürünlerini tüketmelidir. 1 su bardağı süt, 2 kibrit kutusu beyaz peynir 1 porsiyona denk gelen miktarlardır.

 

2) Et, yumurta, kurubaklagiller ve yağlı tohumlar grubu; et, tavuk, balık, yumurta, kuru fasulye, nohut, mercimek gibi yiyeceklerin yanı sıra ceviz, fındık, fıstık gibi sert kabuklu yemişler/yağlı tohumlardan oluşur. Sert kabuklu yemişler/yağlı tohumlar diğer yiyeceklere göre fazla yağ içerdiklerinden tüketim miktarlarına dikkat etmek gerekir. Bu grup iyi kaliteli protein, demir, çinko, fosfor, magnezyum gibi mineraller ile B1, B6, B12 ve A vitamini kaynağıdır. B12 vitamini ise sadece hayvansal kaynaklı besinlerde bulunur. Bu gruptaki yiyecekler büyüme ve gelişmeyi sağlar. Hücre yenilenmesi, doku onarımı ve görme işlevinde, kan yapımında, sinir sistemi, sindirim sistemi ve deri sağlığında görevi olan besin ögeleri en çok bu grupta bulunur. Hastalıklara karşı direnç kazanılmasında rolü olan en önemli yiyecek grubudur. Et ve ürünleri, yumurta ve kurubaklagiller ile sert kabuklu yemişler/ yağlı tohumların çocuklar için günlük tüketilmesi önerilen miktar 2.5-3 porsiyondur. 2 adet yumurta, 8-10 yemek kaşığı kurubaklagil yemeği, 3-4 adet köfte, 1 avuç badem 1 porsiyona denk gelen miktarlardır.

 

3) Ekmek ve tahıllar grubu; ekmek, pirinç, makarna, erişte, kuskus, bulgur, yulaf, arpa ve kahvaltılık tahılları içerir. Tahıl ve tahıl ürünleri vitaminler, mineraller, karbonhidratlar (nişasta, posa) ve diğer besin ögelerini içermeleri nedeniyle sağlık açısından önemli yiyecekler olup karbonhidrat içeriği yüksektir. Ayrıca demir, selenyum, magnezyum ve B vitamini kaynağıdır. Çocuklarda beyin fonksiyonları ve fiziksel aktiviteler için gerekli enerjiyi sağlamaktadır.  Ekmek ve tahıllardan günlük tüketilmesi önerilen miktar çocuklar için 2,5-5 porsiyon; adölesanlar(10-18) için 3-8 porsiyondur. 2 ince dilim ekmek, 4-5 kaşık pilav-makarna 1 porsiyona denk gelen miktarlardır.

 

4) Sebze grubu; sebzelerin bileşimlerinin önemli kısmı su olup günlük enerji, yağ ve protein gereksinmesine çok az katkıda bulunurlar. Bununla beraber, mineraller ve vitaminler bakımından özellikle folat (folik asit), A vitaminin ön ögesi olan beta-karoten, E, C, B2 vitamini, kalsiyum, potasyum, demir, magnezyum, posa ve diğer antioksidan özellikte olan bileşiklerden zengindir. Vücuttan bazı zararlı maddelerin atılmasına içerdikleri bu maddeler yardımcı olur. Büyüme ve gelişme, hücre yenilenmesi, doku onarımı, deri ve göz sağlığı, diş ve diş eti sağlığı, kan yapımı, hastalıklara karşı direncin oluşumunda etkindir. Çeşitli renk ve türlerde sebze tüketilmelidir. Farklı sebzeler, farklı besin ögeleri içerdikleri için gün içerisinde tüketilen sebzelerin çeşitlendirilmesi gerekir. Her gün koyu sarı renkli (havuç, patates), koyu yeşil yapraklı (ıspanak, marul, kıvırcık, pazı, semizotu, brokoli vb.), nişastalı (patates, bezelye) ve diğer sebzeler (domates, soğan, taze fasulye) dengeli bir şekilde tüketilmelidir. Çocukların günlük beslenmesinde 1,5-2,5 porsiyon adolesanların ise 2-3 porsiyon sebze tüketmesi önerilmektedir.

 

5) Meyve grubu; meyveler ve sebzeler iki ayrı besin grubudur ancak besin ögesi içerikleri oldukça benzerdir. Vücutta benzer şekilde kullanılır. Meyvelerde de sebzelerde olduğu gibi tüketimlerinde çeşitliliğin sağlanması önemlidir. Genellikle turunçgiller grubu ve üzümsü meyveler (çilek, ahududu, böğürtlen, yaban mersini, karadut gibi) ve diğer üzümler C vitamini ile çeşitli antioksidanlardan zengin iken elma, muz, kayısı vb. meyveler potasyumdan zengindir. Meyvelerin günlük tüketilmesi önerilen miktarı çocuklar için 1,5-2,5 porsiyon;  adolesanlar için 2-3 porsiyondur. 1 orta boy elma, armut, muz, 200 ml taze sıkılmış meyve suyu 1 porsiyona denk gelmektedir.

 

Sebze ve meyvelerin çiğ tüketilmesi tercih edilmelidir. Birçok vitamin ve mineral, sebze ve meyvelerin özellikle dış yapraklarında, kabuğunda veya kabuğun hemen altındaki kısımlarında bulunur. Bu nedenle kabuklu yenilebilen meyveler iyice yıkandıktan sonra kabukları soyulmadan tüketilmeli, soyulması gerekiyorsa mümkün olduğunca ince soyulmalıdır.

 

Öğün atlamamaya dikkat edilmelidir. Çocukların en sık atladıkları öğün, günün en önemli öğünü olarak kabul edilen kahvaltıdır. Uykuda geçen uzun açlık sürecinden sonra çocukların güne besleyici bir kahvaltı ile başlaması sağlığı ve başarıyı destekleyecektir. Ayrıca kahvaltı yapan çocuklarda obezite görülme oranı daha azdır.

Öğrenciler için Hazırlanacak Basit Kahvaltı Örnekleri
  • Kaşarlı veya beyaz peynirli tost, ceviz ve süt
  • Muz parçaları ve ceviz eklenmiş tahıl ürünleri ve süt
  • Tam buğday ekmeği veya bazlama üzerine sürülmüş fıstık ezmesi ve süt
  • Haşlanmış yumurta, domates, salatalık, yeşillikler, pekmez ve taze sıkılmış meyve suyu
  • Yarım simit, peynir parçaları ile maydanoz, biber yeşillikler ve taze sıkılmış meyve suyu
  • Tam buğday unundan yapılan krakerler arasında eklenen elma ve peynir dilimleri
  • Meyve, muz, kuru üzüm, çilek, bal ve süt eklenmiş yulaf ezmesi

 

Okulda Sağlıklı Beslenme Önerileri:

Çocuklar günün büyük bir bölümünü okulda geçirmekteler. Bu sürede okulun başlama saatine göre kahvaltı, sabah ara öğünü, öğle yemeği, ikindi ara öğünü gibi öğünler okulda olabiliyor.

 

Eğer okul yemekhanesi tercih edilecek ise; okul yemek menüleri öğrencinin tüm besin öğesi ve enerji ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Bu menülerde posa içeriği yüksek olan tam tahıl ürünleri ile taze ve kurutulmuş meyveler, sebzeler mutlaka bulunmalıdır. Öğrencilerin daha düşük yağ içeren öğünler tüketmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Anne babalar da bu menüleri takip etmeli, çocuklarının daha sağlıklı beslenmelerine yönelik düzenlemelere müdahil olmalılar. Bunun için anne babalar, evlere de gönderilen bu menüleri dikkatli incelemeli, daha detaylı bilgi almak için sorumlu kişilerle görüşebilirler.

Beslenme çantası götürülecekse; mümkünse evde hazırlanmış besinler tercih edilmelidir. Çocuklar için pratik ve yemesi zevkli besinlerin yanı sıra her besin grubunu yeterli derecede içeren sağlıklı, güvenilir, besleyici olan yiyecekler hazırlanmalıdır. Hijyen açısından her zaman temiz olmalı ve kolay bozulabilecek ürünler tercih edilmemelidir.

Örneğin; Peynirli domatesli tam tahıllı sandviç yanında 1 bardak ayran,

Taze sıkılmış meyve suyu- ev yapımı poğaça, Ev yapımı cevizli kurabiye veya kek, yanında 1 bardak süt beslenme çantasında yer verilebilir. Ayrıca ara öğün olarak; 1 adet taze mevsim meyvesi, 1 avuç kuruyemiş eklenebilir.

 

Son olarak; sağlıklı yeme alışkanlıkları en iyi çocuklukta öğrenilir. Bu da çocuğa örnek olmak ile sağlanabilir. Sebze hazırlamayan, servis etmeyen, yemeyen bir annenin çocuğunun sebze sevmemesi beklenen bir durumdur. Bir çocuk en iyi taklit ederek öğrenir. Bu noktada ilk adımı ailenin atması şart.

]]>
Diyabet hastaları yılda bir kez kalp ve göz doktoruna gitmeli https://www.hayathospital.net/tr/diyabet-hastalari-yilda-bir-kez-kalp-ve-goz-doktoruna-gitmeli Tue, 10 Aug 2021 05:15:46 +0000 https://www.hayathospital.net/?p=13999 Dahiliye Uzmanımız Dr. Mehmet Erdoğmuş, diyabet için 2 risk faktörünün genetik faktörler ve obezite gibi sonradan kazanılmış çevresel faktörler olduğunu işaret etti. Uzm. Dr. Mehmet Erdoğmuş, “Toplumumuzun maalesef üçte biri obez. Obezite arttıkça diyabete eğilim de artıyor. Diyabeti kontrol altına alırsanız birçok hastalığı kontrol altına almış oluyorsunuz” dedi.

Uzm. Dr. Mehmet Erdoğmuş, halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen ve son yıllarda oranı gittikçe artan diyabetle ilgili bilgi verdi. Diyabete yakalanan kişi sayısının gittikçe arttığına vurgu yapan Dr. Erdoğmuş, fazla kilonun şekere davetiye çıkardığına da işaret etti.

Diyabetin Tip 1 ve Tip 2 olarak ikiye ayrıldığını ifade eden Uzm. Dr. Mehmet Erdoğmuş, Tip 1’in daha çok çocuklarda görüldüğünü, Tip 2’ de toplumun neredeyse %50’si diyabet ve diyabete dönüşecek (eğilimli) kişilerden oluştuğunu belirtti. 7 yıl öncesi araştırmaya göre toplumumuzda 7 kişiden 1’i tip 2 diyabet, 15 kişiden 1’i de diyabet öncesi gizli diyabet, 3 kişiden 1’i de Obez. Diyabet ve diyabete eğilimli olan hastalar toplumun %50 si. Neredeyse 2 kişiden 1’i diyabet yada diyabete eğilimli olacaktır.  Uzm. Dr. Mehmet Erdoğmuş şunları söyledi: “Tip 1 daha çok çocuklarda görülen bir grup, genetik bir alt yapısı yok. Genelde koma ile birden ortaya çıkıyor. Genel olarak doğumdan 30 yaşına kadar görülebilir. Buna şeker ölçümlerinde rastlanmadığı için, önceden teşhis etmek zor oluyor. Bu önlenebilir yada geciktirilebilir bir diyabet tipi.”

“Beyin şeker olmadan yapamaz”

Beynin şeker olmadan hayati fonksiyonlarını yerine getiremeyeceğine dikkat çeken Dr. Erdoğmuş, “Şeker beynin enerji kaynağı, bunun için şekerin düşmemesi lazım. Kan şekerini yükselten kortizon, adrenalin gibi hormonlar var. Yemek yediğimizde de insülin devreye giriyor. Pankreasta depoda bulunuyor yemekle birlikte artıyor. Çok su içme, sık idrara çıkma, kilo kaybı, ağız kuruması gibi şikâyetler olursa hasta bize geliyor. İdrarda da şeker yükselince kişiler sık idrara çıkıyor. Yemek sonrası baş ağrıları da oluşabiliyor. Ailesinde şeker hastası olan bende de var mı korkusu ile geliyor. Kilo fazlası olanlar diyabete daha yakındır. Kan şekeri normalde 100 mg/dl altında olması lazım, onun altında ise şeker hastalığı olma ihtimali azalıyor. 100 mg/dl- 126 mg/dl arasında çıkarsa açlık kan şekeri, o zaman yükleme testi dediğimiz bir test yapıyoruz. Bu testte, 75 gr şeker veriyoruz. Önce açken bakıyoruz 2 saat sonra şekeri tekrar ölçüyoruz. 200 ve 200’ün üzerine çıktığı takdirde şeker hastası olduğuna karar vermiş oluyoruz” şeklinde konuştu.

Diyabet demek, artık kalp hastalığı demek

Şeker tanısı konulan kişilere uyguladıkları yöntemlerle ilgili bilgi de veren Dr. Erdoğmuş, diyabetin artık kalp hastalığı ile eşdeğer olduğuna da vurgu yaptı. Dr. Erdoğmuş, “Tanı koyulan kişilerin, ideal kilosuna gelmesi için diyet veriyoruz ve egzersiz öneriyoruz. Bunlara, yaşam tarzı değişikliği diyoruz ve çalışma hayatına göre diyet öneriyoruz. Hastanın durumuna göre ilaç tedavisine başlıyoruz. Beslenme alışkanlığı konusunda uyarıyoruz. Öğünü 3’e ayırıyoruz. 3 ana öğün ve 3 ara öğün almasını öneriyoruz. Bunları yaptıktan sonra hastamızı kardiyoloji doktoruna yönlendiriyoruz. Koroner arter hastalığı dediğimiz hastalık ve diyabet eşdeğerdir. Bu hastaları yılda 1 kez kalp doktoruna gitmeleri gerekiyor” ifadelerini kullandı.

“Diyabet, dinamik bir rahatsızlık”

Dr. Erdoğmuş şöyle devam etti: “Tip 2 diyabet tanısı konduktan sonra bir de göz doktoruna yönlendiriyoruz. Tip 2 yavaş seyreden bir hastalık olduğu için bu hastalık ortaya çıkmadan önce gizli diyabet, yani bozulmuş glikoz toleransı dediğimiz dönemler var. Sinsi bir şekilde hastalıklara yol açabiliyor. Dinamik bir hastalık. Bu hastalık ortaya çıkmadan önce göz damarlarında bir kanama yapmış mı diye bakılmalı. Tüm dünyada sonradan oluşan körlüklerin birinci sıradaki sebebi şeker hastalığıdır.”

Diyabetin birçok önemli rahatsızlığa sebebiyet verdiğini de belirten Dr. Erdoğmuş, “Diyabet pıhtılaşma bozukluğuna da yol açarak ani felç oluşumuna da sebep olabiliyor. Yakınlarında kalıcı böbrek yetmezliği olan diyalize giren kişiler var ise, bunların durumlarını çektikleri zorlukları görüyorlardır. Kalıcı böbrek yetmezliğine geçiş olmaması için bu hastaların yakın takipte ve kontrolde olmaları gerekiyor. Diyabet kronik böbrek yetmezliği hastalığına da sebep olabiliyor. Diyabet hastalığının kansere eğilimi de arttırdığını biliyoruz. Bazı kanserlerin oluşuma zemin hazırlıyor. Kanser eğilimi de şeker hastaların da oldukça fazla bunun da göz ardı edilmemesi gerekiyor, bu nedenle muhakkak kontrol edilmeliler. Diyabeti kontrol altına alırsanız birçok hastalığı kontrol altına almış oluyorsunuz. Tüm dünyada ekstremite (uzuv) kayıplarında trafik kazası birinci sebepken, uzuv kayıplarında tip 2 diyabet 2.sırada yer almaktadır ” dedi.

]]>
Çağımızın hastalığı: Boyun düzleşmesi https://www.hayathospital.net/tr/cagimizin-hastaligi-boyun-duzlesmesi Tue, 10 Aug 2021 05:09:11 +0000 https://www.hayathospital.net/?p=13993 Fizik Tedavi Uzmanımız Uzm. Dr. Muharrem Mert çağımızın hastalığı olarak ifade edilebilecek boyun düzleşmesinin omurların anatomik dizilim bozukluğu olduğunu söyleyerek sebepleri hakkında açıklamalarda bulundu.

Boyun düzleşmesinin yüksek yastıkta yatmak, öne eğik vaziyette uzun süre çalışmak, cep telefonu ve bilgisayar ya da tablet ile uzun süre ilgilenmek gibi sebeplerden ortaya çıkabildiğini dile getiren Uzm. Dr. Muharrem Mert, “Boyun düzleşmesinin teşhisi için hastanın klinik hikâyesi alınıp fizik muayenesi yapıldıktan sonra düz röntgen grafisi çekilmesi gereklidir. Röntgende büyük ihtimâlle teşhis konulabilmektedir. Boyun düzleşmesi için MR tetkiki hastanın klinik bulgularına göre eşlik eden boyun fıtığı ya da diğer sıkıntıların tespit edilmesi maksadıyla istenebilir. Boyun düzleşmesi ve boyun fıtığı sıklıkla birbirine eşlik eden klinik bulgulardır ve bir hastada boyun fıtığı varsa boyun düzleşmesi yok anlamına gelmez” dedi.

BOYUN DÜZLEŞMESİNDE KASLAR DAHA FAZLA GERİLİYOR

Anatomik pozisyona göre bir sapma olan boyun düzleşmesi nedeniyle kasların daha fazla gerildikleri için özellikle boyun arkası bölgede sırt bölgesinin üst kısımlarında ağrıya sebebiyet verdiğini ifade eden Dr. Muharrem Mert, “Bu ağrılar bazen de enseden gelen gerilim tipi baş ağrısına sebebiyet verir. Bu ağrılar boyun düzleşmesinin kısa vadedeki olumsuz etkileridir. Postür (duruş) düzeltilmez ve baş boyun pozisyonu günlük hayatta kötü bir şekilde kalmaya devam ederse orta ve uzun vadede boyun fıtıkları ve buna bağlı olarak kollarda uyuşma, karıncalaşma ve güç kaybına varan durumlar görülebilir” şekline konuştu.

]]>
Okul öncesi göz sağlığına dikkat https://www.hayathospital.net/tr/okul-oncesi-goz-sagligina-dikkat Tue, 10 Aug 2021 05:02:51 +0000 https://www.hayathospital.net/?p=13990 Hastanemiz Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. İbrahim Ersöz, okul öncesi çocuklarda göz sağlığı hakkında açıklamalarda bulundu.

Çocuklarda yaşanabilecek bir göz sağlığı probleminin okul başarısını etkilediğine işaret eden Dr. Ersöz, bu konuda ailelere önemli görevler düştüğünü söyleyerek, “Okul öncesi çocukta göz sağlığı bozuksa, okul başarısı için önemli olup, eğer âile tarafından bu durum fark edilmez ise okul başarısını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Çocuk okula başladıktan sonra okula gitmek, ders çalışmak ya da ödevlerini yapmak istemezse onları tembellikle suçlamadan önce mutlaka gözlerini muayene ettirmek gerekir” diye konuştu.

Göz Hastalıkları Uzmanı Ersöz, hastalığın belirtileri hakkında şunları söyledi:

“Yakın uğraşıların okul döneminde artmasıyla okuma isteksizliği başta gelir. Bununla birlikte çalışma isteksizliği, çabuk yorgunluk, hemen uykusunun gelmesi, sık baş ağrısı, çok yakından okuma, televizyonu yakından izleme, gözlerini kısarak bakma, satır kaçırma, parmakla takip etme, sakarlık, gözlerde kaşınma, ışığa karşı hassasiyet, göz kayması veya titreme olması, göz kapağı düşüklüğü, yaşarma, çapaklanma, baş pozisyonu gibi şikayetlerden biri veya birden fazlası bir arada olabilir. Bazen de eğer çocukta görme keskinliği tamsa, âile diğer şikâyetleri çok önemsemeyebilir.”

Çocuklarda ilk göz muayenesinin ilk 6 ayda, yani bebeklik döneminde yapılmasının gerektiğini belirten Ersöz, “Sıkıntı yoksa diğer rutin göz muayeneleri 3 yaş ve okula başlamadan 6 yaşında yapılmalıdır. Bundan sonraki yıllarda da yılda bir rutin göz muayenesi yapılır. Eğer göz sağlığı sorunu varsa hekim soruna göre daha sık aralıklarla takip etmelidir. Özellikle kırma kusurları okul dönemi ve daha sonrasındaki ergenlik döneminde kısa sürede değişkenlikler gösterebileceğinden en az 6 ayda bir periyodik kontrolleri yapılmalıdır” dedi.

Okul çağındaki çocuklarda rastlanan en sık göz bozukluğu kırma kusuru olduğunun ifâde eden Dr. İbrahim Ersöz, “Yapılan araştırmalar okul öncesi dönemde çocukların yüzde 5’inde, okul döneminde ise yüzde 25’inde kırma kusuruyla ilgili görme problemi olduğunu göstermiştir. Kırma kusurlarından miyopi genellikle en kolay fark edilenidir ve okul döneminde ortaya çıkmaya başlar ve de ergenlikle artış gösterir. Çocuklar ya uzağı iyi göremediklerini ifade ederler ya da âile veya öğretmen çocuğun televizyon ya da tahtaya çok yaklaşması, gözlerini kısarak bakması gibi davranışlar sergilediğini belirtir” şeklinde konuştu.

 

#Bursahastane #Gözsağlığı #BursaGöz #Gözhastalıkları #Hayathastanesi

]]>
Çözünen et hemen pişirilmeli, tekrar dondurulmamalı https://www.hayathospital.net/tr/cozunen-et-hemen-pisirilmeli-tekrar-dondurulmamali Mon, 26 Jul 2021 08:46:04 +0000 https://www.hayathospital.net/?p=13950 Özel Hayat Hastanesi Diyetisyeni Fatma Hallaç, Kurban Bayramı’na sayılı günler kala hem kurban etinin saklanma ve pişirilmesine, hem de tüketim miktarına kadar pek çok önemli konuda uyarılarda bulundu.

Et yemeklerinin bolca tüketileceği Kurban Bayramı’na sayılı günler kaldı. Bayram geleneklerimizden olan tatlı, şeker tüketimine ek olarak bu bayramda kırmızı et tüketiminin miktarı ve sıklığı da artıyor.

Konuyla ilgili uyarılarda bulunan Özel Hayat Hastanesi Diyetisyeni Fatma Hallaç, “Bayram boyunca kırmızı et tüketiminin miktarı ve sıklığının artması ile birlikte kalp-damar hastaları, diyabet ve hipertansiyon hastaları risk altındadır. Her zaman olduğu gibi bayramda da sağlıklı beslenmenin temel prensiplerine, yiyecek seçimine, porsiyon kontrolüne ve besin gruplarının dengeli dağılması için alınması gereken önlemlere uymaya herkes özen göstermelidir” dedi.

Protein önemli ama…

Doğru beslenme ilkeleri arasında yeterli miktarda protein tüketiminin önemli bir yer tuttuğuna dikkat çeken Diyetisyen Hallaç, “Gün içinde toplam tüketilmesi gereken protein miktarı kişinin ağırlığına, fiziksel aktivitesine, sağlık durumuna göre değişmektedir. Hayvansal kaynaklı proteinlerin büyük bir kısmını etler oluşturmaktadır. Fakat hayvansal kaynaklı proteinlerin doymuş yağ ve kolesterol içerikleri fazla olduğundan tüketim miktarlarına dikkat edilmesi gereklidir. Bireye göre tüketim miktarı değişmekle beraber günde 100-150 gr. tavuğun göğüs eti, hindi, yağsız dana eti, balık gibi etlerin tüketilmesi uygundur. Ayrıca etin tüketim miktar ve çeşidi kadar pişirme ve saklama koşulları da önemlidir” diye konuştu.

Etler nasıl saklanmalı?

Kurban etlerinin saklanma koşullarına dair de bilgi paylaşan Diyetisyen Hallaç, “Etler kolaylıkla bozulabilen potansiyel riskli besinlerdir. Etlerin dondurulduktan sonra tekrar çözünmesi bazı ‘mikroorganizmalar’ için üreme ortamı oluşturur ve bu da sağlığımızı tehdit eder. Çözünen et hemen pişirilmeli ve tekrar dondurulmamalıdır. Kurban etleri büyük parçalar şeklinde değil, birer yemeklik olacak şekilde küçük parçalara ayrılarak buzdolabı poşetine veya yağlı kâğıda sarılmalı ve buzdolabının buzluk kısmında veya derin dondurucuda saklanmalıdır. Bu şekilde hazırlanan etler, buzlukta -2 derecede birkaç hafta, -18 derece derin dondurucuda ise 3 – 4 ay süreyle saklanabilir” ifadelerini kullandı.

Sakatat tüketimi uyarısı

Kurban etinin tüketimi ile ilgili de bilgi veren Hallaç, “Etler sindirimi zor olan besinlerdir. Yeni kesilmiş hayvanların etlerindeki sertlik, hem pişirmede hem de sindirimde zorluğa yol açar. Özellikle mide-bağırsak hastalığı olan kişiler kurban etlerini hemen tüketmemeli, buzdolabında birkaç gün beklettikten sonra haşlama veya ızgara pişirme yöntemiyle pişirerek tüketmelidir. Bu dönemde genel olarak sakatat tüketimi de artmaktadır. Özellikle kolesterol hastaları ile kalp-damar hastalığı riski taşıyan kişiler sakatat tüketiminden kaçınmalıdır” dedi.

“Kurban etleri nasıl pişirilmeli”

Son olarak kurban etlerinin pişirilmesi konusunda açıklamalar yapan Özel Hayat Hastanesi Diyetisyeni Fatma Hallaç, sözlerini şöyle noktaladı: “Etle yapılan yemekler kendi yağı ile pişirilmeli ve ilave yağ eklenmemelidir. Özellikle kuyruk yağı veya tereyağının et yemeklerinde kullanılmasından kaçınılmalıdır. Etler mangal yapılacaksa kömürleşecek şekilde kızarmamasına dikkat edilmeli. Kömürleşen etler her zaman kanser riski taşır, aynı zamanda etin ateşe yakın olması B1, B12, folik asit gibi vitaminlerin kaybına da yol açar. Yüksek ateş yüzeydeki proteinleri birdenbire katılaştırır ve ısı etin iç kısmına ulaşamaz. Etlerin iç sıcaklığı en az 75 ºC olmalıdır. Çok yüksek ısı, etin dış yüzeyinin yanmasına ve su kaybının fazla olmasına yol açarak besin öğesi kaybını arttırır.”

]]>
Hassas bağırsak sendromuna Fodmap diyeti https://www.hayathospital.net/tr/hassas-bagirsak-sendromuna-fodmap-diyeti Wed, 14 Jul 2021 10:03:31 +0000 https://www.hayathospital.net/?p=13948 Bursa Özel Hayat Hastanesi Diyetisyeni Selime Aladağ, yaşam kalitesini olumsuz etkileyen gastrointestinal sistem hastalıklarından biri olan Huzursuz Bağırsak Sendromunun (İBS) yarattığı sorunların FODMAP diyeti ile çözüldüğüne dikkat çekti.

Huzursuz Bağırsak Sendromunda beslenme tedavisinin çok önemli bir yeri olduğunu ifade eden Aladağ, “İBS, yaşamı tehdit edici bir hastalık değildir; ancak karın ağrısı veya karında rahatsızlık hissi, ishal, kabızlık ve şişkinlik gibi birçok belirti ile yaşam kalitemizi etkiliyor. Huzursuz bağırsak sendromunun yarattığı sorunlardan kurtulmanın yolu FODMAP diyetini düzenli olarak uygulamaktan geçiyor. Diyetin doğru şekilde planlanması ve beslenme takibinin yapılmasının hasta şikâyetlerini önemli derece azalttığı yapılan çalışmalar ile ortaya konmuştur” diye konuştu.

Kadınlarda daha fazla görülüyor

Huzursuz Bağırsak Sendromunun en yaygın görülen gastrointestinal sistem hastalıklarından biri olduğunu ifade eden Diyetisyen Selime Aladağ, kadınlarda erkeklere oranla 2-3 kat daha fazla görüldüğünü belirtti. Aladağ şöyle devam etti: “Huzursuz bağırsak sendromu oluşumu direkt bir neden bağlanamamaktadır fakat gelişmesinde birçok unsur rol oynamaktadır. Bunlar arasında gaz, şişkinlik, ishal ve kuru dışkılamaya sebebiyet verecek güçlü veya sert bağırsak kasılmaları, bağırsaklarda iltihaplanma, sinir sistemi anormallikleri, ağır enfeksiyonlar, bağırsaktaki dost bakterilerin sayısındaki değişimler bulunmaktadır. Bununla birlikte süt ve süt ürünleri, gazlı içecekler, lahana, fasulye, narenciye ve buğday gibi yiyecekler, stres ve hormonal değişimler huzursuz bağırsak sendromu yaşayan kişilerde tetiklenme yaşanmasına neden olabilir.”

Huzursuz Bağırsak Sendromu tanısının nasıl konulduğuyla ilgili de açıklamalarda bulunan Diyetisyen Aladağ, “Huzursuz bağırsak sendromu olan kişilerde genellikle kabızlık veya ishale eşlik eden karın ağrıları olur. Bazı kişilerde kabızlık ve ishal dönemleri de birbirini takip eder. Karın ağrısı künt bir ağrı ve kramplar şeklinde olur ve genelde yemeklerden sonra çok yoğun hissedilir. Ayrıca yine yemeklerden sonra başlayarak gün boyunca bağırsaktan gürültülü sesler gelmesi, karın bölgesinde sıkışıklık ve giysilerin rahatsız etmesi gibi durumlar ile karakterize yoğun bir şişkinlik hissi görülür. Huzursuz bağırsak sendromu tanısı koymak için bu şikâyetlerin en az 6 ay önce başlamış olması ve son 3 ayda haftada en az 1 gün tekrarlaması gerekmektedir” diye konuştu.

En problemli aşama tedavi

Hastalık yönetiminde en problemli aşamanın tedavi olduğunu belirten Aladağ, “Hastalığın sebebinin tam olarak bilinememesi nedeniyle tedavisi hastalığın baskın belirti ve bulgularını

ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok yönlü bir şekilde yapılmaktadır. Özellikle beslenmeye yönelik yaşam tarzında değişiklikler, ilaç tedavisi ve psikolojik destek tedavinin temelini oluşturmaktadır. Hastalığa güncel bir yaklaşım olarak getirilen ve son dönemlerde uygulanan FODMAP diyeti ile de gaz, karın ağrısı ve ishal gibi semptomlar önlenebilmektedir” dedi.

Diyet 3 aşamadan oluşuyor

Düşük FODMAP diyetinden bahseden Diyetisyen Aladağ şöyle devam etti,

“FODMAP, besinlerin içinde bulunan karbonhidratlardır. Aşırı tüketildiklerinde ya da sindirimi ve emilimi için gereken enzim ve taşıyıcı protein eksikliklerinde; bağırsak içine su çekerek sindirilememe veya iyi emilememe gibi sorunlara yol açıp, bağırsak bakterileri tarafından artmış fermantasyon nedeniyle gaz, karın ağrısı, kramp ve ishal gibi sorunlara yol açabilmektedirler. Düşük FODMAP diyeti 3 aşamadan oluşmaktadır. İlk aşamada FODMAP içeriği yüksek besinler 4-6 hafta boyunca beslenmeden tamamen çıkartılır ve uygun alternatifleri ile değiştirilir. Bu aşamada diyetin dışına çıkılmaması esastır. Huzursuz Bağırsak Sendromu şikayetlerinde azalma gözlemlendiğinde, ikinci aşamaya geçilebilir. İkinci aşamada yüksek FODMAP içeren besinler, her 3 günde bir tanesi olmak koşulu ile küçük miktarlarda ve kademeli olarak diyete eklenir ve bu besinlerin hastada belirti ve şikâyetlere neden olup olmadığının takibi yapılır. Son aşamada hastanın besinlere verdiği cevaba uygun bir beslenme planı oluşturulur. Tolere edilebilen ve hastada şikâyetleri arttıran besinler saptandıktan sonra sağlıklı besleme örüntüsüne geçilir. Şikayeti arttıran besinler diyetten tamamen çıkartılır. Bu aşamalarda kesinlikle bir beslenme uzmanından destek alınmalıdır.”

Diyetin başlangıç aşaması yani FODMAP içeriği yüksek besinlerin diyetten tamamen çıkarılması 6 haftayı geçmemelidir diyen Diyetisyen Aladağ, sözlerini şöyle noktaladı: “Diyetin doğru şekilde planlanması ve beslenme takibinin yapılmasının hasta şikâyetlerini önemli derece azalttığı yapılan çalışmalar ile ortaya konmuştur. Bu noktada diyetinizi doğru şekilde uygulamanız ve doğru beslenmeyi sürdürmeniz açısından bir beslenme uzmanı ile çalışmanız oldukça önemlidir. Özellikle düşük kiloya sahip bireyler kendi başına bu diyeti denememelidir. Düşük FODMAP diyeti kilo vermek için tasarlanmasa da çok fazla yiyeceği kısıtladığı için kilo vermenizi sağlayabilir. Bu yüzden ihtiyacınız olan enerjiyi aldığınızdan mutlaka emin olmalısınız.”

]]>
Sahte güneş gözlüğü kullanmanın zararları https://www.hayathospital.net/tr/sahte-gunes-gozlugu-kullanmanin-zararlari Wed, 14 Jul 2021 10:01:01 +0000 https://www.hayathospital.net/?p=13944 Bursa Özel Hayat Hastanesi’nden Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Tarık Bozca, güneş gözlüğü kullanımı ile ilgili önemli bilgiler verdi. Sahte gözlük kullanımının ciddi zararları olabileceğini belirten Bozca, “Sahte gözlük takmaktansa hiç takmamak daha iyidir” dedi.

Yaz mevsimine giriş yaptığımız bugünlerde, gözlerimiz güneş ışınlarına karşı savunmasız kalabiliyor. Güneş gözlüğü kullanarak yaz aylarında göz sağlığımızı koruyabiliriz. Güneş gözlüğü tercih ederken ise dikkat edilmesi gereken önemli noktalar da var. Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Tarık Bozca da bu konuya dikkat çekti.

Güneş ışınlarının, insan gözlerinin algılayamayacağı oranda ultraviyole (UV) radyasyonu yaydığını ifade eden Bozca, “Gözlerimizi güneşten korumamızı sağlayan güneş gözlükleri, UV ışınlarından koruyucu özellikte ve gözümüze uygun olmalıdır. Kaliteli bir güneş gözlüğünde öncelikle camın renginin koyu ya da açıklığından ziyade ultraviyole ışığını engelleyip engellemediği önem taşımaktadır. Güneş gözlüklerinin mutlaka UV ya da morötesi ışınları kestiğine dair bir sertifikası olmalıdır. Güneş gözlüklerinin ışığı bloke etme gücü UV200, UV400 ve UV600 gibi ibarelerle belirtilmektedir. Özellikle deniz kenarında güneşlenirken minimum UV400 korumalı güneş gözlüklerinin kullanılması gerekir” uyarısında bulundu.

“Güneş gözlüğü ultraviyole ışınlarını bloke etmeli”

Ultraviyole ışınlarına karşı koruyucu özelliği olmayan güneş gözlüğü sadece fazla ışığın geçmesini engeller diyen Bozca, “Bu engelleme hiçbir fayda sağlamaz, aksine zarar verir. Çünkü renkli cam takıldığında göz bebeği küçülmez. Böylece zararlı UV ışını göz içine bol miktarda girer. Kaliteli bir güneş gözlüğünün UV blokaj belgeli olması gerekir. Polarize cam özelliğinin de normalde ultraviyole blokajıyla ilişkisi olmamakla birlikte hem polarize olan hem de etkili ultraviyole blokajı yapabilen camlar daha emniyetli ve iyi bir görüş konforunu sağlarlar. Gözlük camı rengi ile camın içindeki UV koruması arasında hiçbir ilişki yoktur” ifadelerini kullandı.

Sahte güneş gözlüğü uyarısı

Sahte gözlük kullanımının ciddi zararları olabileceğini belirten Bozca, “Sahte gözlük takmaktansa hiç takmamak daha iyidir. Sadece görünen ışığı kesen ama UV ışınlarına karşı bir blokaj sağlamayan güneş gözlükleri, gözbebeğinin gözün kendini doğal yolla koruma özelliğini devre dışı bırakır. Gözbebeği, güneş gözlüğünün sağladığı karanlık ortamda iyice açılacağından, görünmeyen UV ışınları açık gözbebeğinden içeri çok fazla oranda girer. Bu durum keskin görmenin sağlandığı görme merkezinde kalıcı hasarlara yol açabilir. Bu nedenle, UV filtresi olmayan sahte güneş gözlükleri kullanılmamalıdır. Elinizdeki gözlüklerin UV koruması olup olmadığını anlamak için bir optisyene (gözlükçü) başvurabilir ve fotometre cihazı ile gözlüğünüzün koruyuculuğunu kontrol ettirebilirsiniz” diye konuştu.

“Güneş gözlüğü kullanımına bebekken başlanmalı”

Özel Hayat Hastanesi’nden Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Tarık Bozca, dikkat edilmesi gereken genel bilgileri de sıralayarak sözlerini noktaladı: “Güneşin çok yoğun olduğu ortamlarda güneş gözlüğü ile beraber mutlaka siperli şapka desteği ile beraber güneş ışınlarının istenmeyen etkilerinden gözümüzü korumalıyız. Kontakt lens kullanan kişilerin, lensleri UV filtreli dahi olsa üzerine güneş gözlüğü takmaları gerekir. Gözlüğün kullanılmadığı zamanlarda orijinal kutusunda saklanması; temizliğin ise akan su, sabun veya ürünle birlikte verilen mikrofiber bez ile yapılması gerekir. Çerçeve küçük olursa ultraviyole ışınları yine göze ulaşacaktır. O yüzden geniş çerçeveler kullanmak önemli. Ömrümüz boyunca maruz kaldığımız UV radyasyonun yarısını 18 yaşından önce alıyoruz. Çocukların göz içindeki lensleri güneşin UV ve mavi ışınlarına karşı yetişkinlerden daha geçirgendir. O nedenle güneş gözlüğü kullanımına bebekken başlanmalı ve polikarbonat gibi kırılmaya dayanıklı camlar seçilmelidir.”

]]>